17 Ağustos 2013 Cumartesi

Hürrem Sultan

    Hürrem Sultan 1506 yılında doğup 1558 yılında 52 yaşındayken vefat etti. Osmanlıca yazılışı خرم سلطان
Kanuni Sultan Süleyman Han'ın eşi ve sonraki padişah II. Selim'in annesidir.

  Lehistan Krallığı'nın sınırları içerisinde bulunan Rohatyn'da[3] doğdu. 14 yaşındayken Tatar akıncılar tarafından 1520 tarihinde Rohatyn'den kaçırılmış[1], Kırım Hanı'nın himayesine girmiş ve daha sonra Osmanlı sarayına sunulmuştur.
    
       16. yüzyıl kaynaklarına göre kızlık ismi bilinmiyordu. Ama daha sonraki kayıtlara geçen iddialara göre mesela 19. yüzyılın Ukrayna'daki ilk kayıtlarına göre (!) Anastasia (Kısaca Nastia) Polonyalıların geleneğinde, Aleksandra Lisowska olarak bilinir. Genelde Hürrem Sultan ya da Hürrem balsaq sultan olarak bilinirdi; Avrupa dillerinde Roxolena, Roxolana,Roxelane, Rossa, Ruziac, Türkçe'de Hürrem (Farsça kökenliخرم Khurram), neşeli olan kişi ve (Arapçada Karima -كريمة) Soylu olan kişianlamına gelir. Roxelana, onun gerçek ismi olmayabilir ama takma adı onun Ukraynalı soyuna ait olan (Günümüze ait yaygın isim Ruslana) ve doğu slav ismi olan, Roxolany ya da Roxelany, şimdiki Ukrayna halkında 15. yüzyıldan sonra kullanılıyordu.
Hürrem Sultan, sarayda özel bir eğitim gördü. Güzelliği, zekası ve becerisi ile padişahın dikkatini çekmeyi bildi. Harem kadınları ve saray ileri gelenleri arasında da kendine yer edindi.
Hürrem Sultan, Kanuni Sultan Süleyman'a bir kız, dört oğlan çocuğu doğurdu. En büyük oğlu Mehmet Şehzade tahta çıkamadan öldürüldü. İkinci oğlu Selim tahta çıktı. Diğer çocukları da Beyazıt ve Cihangir Şehzadelerdir. Kızı Mihrimah Sultan'ı Rüstem Paşa ile evlendi.

Fatih Devri'nde Topçuluk

Fatih Devri'nde Topçuluk


Sesli Dinle
Ateşli silâhlar, 14. yüzyılın başlarından itibaren ordularda kullanılmaya başlandı. Çap ve sayı itibariyle fazla bir değer ifade etmese de, bir harp silâhı olarak top, daha çok sesiyle düşmanı ürkütmek için kullanılan bir silâhtı. Onun surları ve büyük kaleleri yerle bir edebileceği akıldan bile geçirilmiyordu. Sultan 1. Murad (1362-1389) devrinden itibaren ateşli silâhlar, Osmanlı ordusunda kullanılmaya başlandı. Sultan 2. Murad (1421-1451) devrinde, teknolojideki gelişmeler neticesinde Edirne'de sabit bir tophane inşâ edildi.

Gençlik yıllarından itibaren ateşli silâhlara ilgi duyan Fatih Sultan Mehmed'in saltanat yıllarında (1452-1481) topçuluk çok ileri bir seviyeye yükseldi. Ateşli silâhların tahrip gücüne inanan Osmanlı hükümdarının, askerî teknolojiye merakı ve bu sahada çalışma yapanlara verdiği değer, Avrupa devletleri tarafından biliniyordu. Fatih, ateşli silâhlar hakkında Batı'da neşredilen eserleri ve yapılan deneyleri yakından takip ediyordu. Fatih'le birlikte topçuluğun ehemmiyetini daha fazla idrak eden Osmanlı ordusu, erken dönemlerden itibaren gelişmiş top imalâthanelerine sahip oldu. Tecrübeli mühendisler ve ustalarla, irili ufaklı çok sayıda topun dökümü gerçekleştirildi ve ordu bu silâhlarla teçhiz edildi.

21 Ocak 2013 Pazartesi

Cd ve Dvd yi İlk Kim buldu?


Televizyonun mucidi aynı zamanda ilk video kaydedicinin de mucididir: 1826′da John Logie Baird gramafonla aynı ilkeyi kullanarak 25 cm. çapındaki balmumu bir diskin üzerine görüntü kaydedebilen bir aygıtın patentini aldı. Philips Electronics firması Philips Lazervision ile diskin üzerine görüntü kaydetme fikrini 46 yıl sonra yeniden icat etti; 1972′de tanıtımını yaptıkları bu aygıt ABD’de 1980′de, Avrupa’da 1982′de piyasaya sürüldü. Ayrıca Philips ile Sony firmalarının ortak olarak CD’yi piyasaya sürdükleri tarihtir. (1982)
Lazer okuyuculu videodisk ve CD, James T. Russell’ın icadı olan optik diskten türemiştir. Russell, vinil plakların pikap iğnesi yüzünden aşınıp yıpranmasından bıkmış ve 1965′te bilgiyi lazerle okunacak şekilde bir disk üzerine kaydetme fikrinin patentini almıştı. Philips firması, Russell’ın fikrini video görüntülerini kaydedecek şekilde genişletti ve 1969′da Klaas Compaan ve Piet Kramer, video uzunçalarını geliştirdi: 30 cm’lik video diskin ilk tanıtımı 1972′de yapıldı ve 1980′de Lazervision adıyla piyasaya sürüldü. Bu arada, 1975′te Philips’in ses üzerine sürdürülen AR-GE çalışmalarını yürüten mühendislerden Lou Ottens, sesi küçük bir optik disk üzerine kaydetmek için çalışmalar yapıyordu: Sony ile ortak geliştirme çalışmasından sonra, 1982′de yaygın olarak kullanılan 4,8 inçlik (12 cm) kompakt diskler piyasaya çıktı; bu buluş daha sonra da CD-ROM olarak bilgisayarlara uyarlandı.
Baird’in diski ile Philips’in Lazervision’ı zamanlarının ötesindeydi. Doğru düşünülmüş icatlardı ama kullanılmaları pek mümkün değildi. Bununla birlikte, disklerdeki ve lazer teknolojilerindeki ilerlemeler 1990′larda Philips, Sony, Matsushita ve Toshiba’nın “sayısal çok yönlü disk” (DVD) i geliştirmesine öncülük etti. CD ile aynı boyuttaki DVD daha fazla bilgiyi depolayabiliyordu. Bir filmi kaliteli olarak görüntüleyebilecek kadar bilgiyi depolayabilmesi sayesinde görüntü kaydında video kasetlerin yerini aldı.
Biliyor Muydunuz?
İlk CD prototipinin boyutu, kayıt süresini 74 dakikaya çıkarmak üzere 4,6 inçten (11,5 cm) 4,8 inçe (12 cm) çıkarılmıştı; çünkü Sony’nin yönetim kurulu başkanı Akio Morita’ya göre bir CD, Beethoven’ın Dokuzuncu Senfonisi’nin sığacağı boyutta olmalıydı. Morita, Berlin Filarmoni Orkestırası’nın şefi Herbert von Karajan’ın dostuydu; Karajan’ın yönetiminde seslendirilen bu senfoninin en iyi performans olduğu genel kabul görür. Karajan’a göre CD’lerle karşılaştırıldığında “diğer herşey havacıca” gibi kalmıştı.
Arabalardaki ve portatif CD çalarlardaki sarsıntı önleme sistemi, diskçalar sarsıldığında lazer okuyucunun müziği atlamasını fiziksel olarak önlemez. Bunun yerine, çalan müzik ile lazerin okuması arasında bir gecikme olur, yani makine sarsıldığında en son nereyi okuduğunu hatırlayarak oradan okumaya devam eder. Philips, CD aygıttan çıkarıldığında bile belirli bir süre müziği çalmayı sürdüren bid diskçalarla bu özelliğin tanıtımını yaptı.
Bir milyon satış rakamına ulaşan ilk CD, Dire Straits’in Brother’s in Arms adlı albümüdür. (1986)

8 Ocak 2013 Salı

Antifrizi kim buldu?

Antifriz soğuk kış aylarında araba motorunun soğutma suyuna katılan sıvı ve organik bir bileşiktir. Antifriz suyun donma sıcaklığını düşürüp, motorun soğuk havalarda zarar görmesini önlemek amacıyla suya katılır. Su donma sıcaklığına yaklaştığı zaman, diğer maddelerin tersine genleşir. Radyatör, silindir blokları ve diğer motor parçaları, genleşerek donan suyun meydana getirdiği basıncın etkisiyle çatlayabilir. Bu tehlikeleri önlemek için soğutma suyuna sıvı antifriz olarak etanol, metanol ve etilen glikol katılır. Antifriz, kışın beklenen en düşük sıcaklıkta donmayı önleyecek miktardadır. Sudaki antifriz oranı ne kadar artarsa donma sıcaklığı o kadar düşer.Antifriz olarak kullanılan etanol ve metanol buharlaştığından sudaki miktarları azalır. Bunun için antifriz ayarını iyi yaptırmalıdır. Pahallı olan Permanent yani etilen glikol antifrizler daha etkilidir. Piyasada kullanılan antifrizlere genellikle bir pas önleyici ve bir de su pompası yağlayıcısı eklenir.
Antifrizi kim buldu?
Etilen glikol antifriz ilk kez 1859 yılında Fransız kimyacı Charles Adolphe Wurtz tarafından bulunmuştur. İlk antifriz arabalarda kullanılmak için değil patlayıcı madde yapmak için sentezlenmiştir. Daha sonra suyun kaynama ve donma sıcaklıklarına olan etkisi keşfedildi.
1900 lü yıllarda etilen glikol dinitrat, soğuk havalarda kullanılacak dinamitlerin yapımında kullanıldı. Nitrogliserin gibi maddelerin donma noktaları düşüktür. Etilen glikol dinitratın donma noktasını düşürme yeteneği, çok daha güvenli, kontrollü ve serin bir ortamda dinamit üretimine izin verdi. 1929 yılında antifriz kullnımı hemen hemen tüm dinamit üreticileri için standart hale geldi.
Hayvanlarda Doğal Antifriz
Buzul Çağı’nın sonlarına doğru soyu tükenmiş, tarih öncesi bir fil olan yünlü mamutların, son  kalıntılarında yapılan DNA çalışmaları, bu hayvanların, buzul çağında, sıfırın altındaki sıcaklıklarda hayatta kalmak için izin benzersiz bir özelliği olduğunu göstermiştir. Mamutlarda, sıfırın altındaki sıcaklıklarda, kanı içinde oksijen tutan antifriz bir formunda bir madde olduğu ortaya çıkartılmıştır.
Bazı böcekler kış mevsimi yaklaştığı zaman donmaya karşı korunmak için gliserol (glycerol) salgısını artırırlar. Gliserol organizmadaki sıvının donma sıcaklığını düşürür.
Arabalarda Antifriz kullanımı
Antifriz radyatörü ve soğutma sistemini pas ve korozyondan korumak amacıyla da kullanılmaktadır. Donma noktası -12 derece olan saf antifriz, su ile karıştırıldığında donma noktası -37 dereceye kadar düşürmektedir. Ancak su oranı veya antifriz oranı arttıkça donma noktası düşmektedir. Bu nedenle doğru miktarda su ile karıştırılması önemlidir. Su oranı %70′i aşarsa donma %30′un altına düşmekte ve hararet tehlikesi baş göstermektedir. Antifirizin ısıyı taşıma özelliği suya izafi olarak daha az olduğundan düşük ağırlığın önem arz ettiği uygulamalarda daha da az kullanılır.
Türkiye iklim koşullarında maksimum koruma için % 33 ila % 50 arasında antifriz kullanımı tavsiye edilmektedir. Karışım yaparken sert sulardan kaçınılması gerekmektedir. Çünkü sert sular antifrizin içindeki koruyucu katıkların etkisini azaltmaktadır. Bu nedenle musluk suyu yerine yumuşatılmış ve distile edilmiş su kullanılmalıdır. “Antifriz eklenmesi veya değiştirilmesine bomometre ile ölçüm yapıldıktan sonra karar verilmelidir Bomometre cihazı, sadece karışımdaki etilen glikol miktarını ölçmektedir ve formülündeki koruyucuların durumu hakkında bilgi vermemektedir. Dolayısıyla bomometre, antifrizin soğutma sistemini koruma gücünü ölçememektedir. Bütün antifrizler birbirlerinin aynısı değildir çünkü, piyasadaki antifriz ürünleri arasında büyük oranda kalite farkı vardır. İyi bir antifriz hem suyun donma derecesini düşürmeli hem de kaynama derecesini yükseltmelidir.OAT (organik asit teknolojisi) ile üretilen antifrizler içeriğindeki katıkların kimyasal özellikleri sayesinde hem daha uzun ömürlüdürler hem de aşınmaya karşı daha iyi koruma sağlarlar. Genel maksatlı antifrizler normalde yılda bir defa, ekleme yapılmadan değiştirilir. Gelişmiş antifrizler ise daha uzun ömürlü olduklarından 3 yıla kadar kullanılabilmektedir